Salı, Mayıs 24, 2011

Deniz Münir'in Halleri..

Ağustos 2009'da Denizcik bize "merhaba" dedi. Önceleri insan benzeri bir organizmaydı. Memesini emiyor, altını dolduruyor ve uyuyordu. Tabii insan seviyor şirinciği ama, sadece şirin olduğu için.

İlk 1 - 1,5 ay sağolsun hafta içi Elif'in annesi "Kıvırcık" bizde kaldı ve sudan çıkmış balığa dönmüş bize çok yardım etti. Gündüzleri ufaklık uyusun diye radyo açıyorlar, ninni gibi geliyor haliyle. Hafta sonları biz açıyoruz radyoyu, uyumuyor. Hafta içi radyoyla mışıl mışıl uyuyan bebekte, hafta sonu tık yok! Sonradan farkettik ki hafta içi açılan radyo TRT ve çalan müzik de uzun havalar, türküler.. 1 aylık bebeğin müzik zevki olduğunu da böylece öğrenmiş olduk!

Her şey bizim ufaklığın müzik ayırdettiğini öğrenmemizle başladı. Her geçen gün bu seçimlere yenisi eklendi Gün be gün bir insanın karakterinin nasıl oluştuğunu gözlemliyoruz. Bizimki artık yemek seçiyor, neler giymek istediğini söylüyor, annesine ve bana işten gelirken neler getirmemiz gerektiği siparişini veriyor: Süt, bal, nar, hünnap (Evet, hünnap..!) Belirli bir mizah anlayışı var örneğin. Tepki veriyor, sinirlenince bağırıyor, özledi mi sarılıp öpüyor. Anlamaya çalışıyor, anlatmaya çalışıyor. Gerçekten de, bebek sevmenin ötesinde, bir insan yavrusunun büyümesini, gelişmesini, kendi dertleri ile savaşmasını, kendisine bir sosyal çevre oluşturmasını izlemek çok eğlenceli ve harika bir şey. Bir bebeğe bakmak, yetiştirmek zor mu? Zor. Hem de çok zor. Tüm hayatınızı kökünden değiştiren bir şey. Ama bu macerayı izlemek de çok zevkli.

Yine de geri dönüşü olmayan bir yol, çocuk isteyenler her iki tarafını iyi düşünüp tartmalı, öyle çocuk yapmalı. Yoksa çocuğa da yazık olur, anne babaya da.

Tatlım benim! :-)

Cuma, Mayıs 06, 2011

Denge Üzerine...

MSN'de bir özellik var. "Durum" sekmesine birşeyler yazdığınızda arkadaşlarınız o yazınızı okuyor. Bazen nerede olduklarını, ne yaptıklarını yazıyor insanlar, bazen ruh hallerini, bazen de birilerinden özlü sözler. Listemde çok az sayıda insan olduğundan arkadaşlarımın neler yazdıklarını genelde görüyorum.

Geçenlerde bir arkadaşım şöyle bir söz yazmış:

"Hayatınızda denge sorunu varsa etrafınıza dikkatlice bakın; muhtemelen birini yanlış bir yere koymuşsunuzdur."

Gerçekten de üzerinde çokça düşünülebilecek, tartışılabilecek, iddialı bir söz.

Öncelikle hayatı bir "denge kurma oyunu" olarak görmek gerekiyor. Belki yapmak istediklerimiz ile yapabildiklerimiz arasında, belki isteklerimiz ile gerçekler arasında kurulan bir denge bu. Satranç oyunu, hayatın bir yansıması olarak düşünülür ve siyah beyaz damalı bir tahtanın üzerinde oynanır. Tıpkı hayat gibi. İyi ve kötünün, sıcak ve soğuğun, karanlık ve aydınlığın birarada varolması gibi.

TDK sözlüğünde çeşitli karşılıkları var "denge" kelimesinin;
   - Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hali
   - (fizik) Birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma hali

Özellikle ikinci anlamı çok manidar. Bir dengenin kurulabilmesi için, birbirini yoketmeye, kaldırmaya çalışan iki kuvvetin olması ve bu kuvvetlerin de birbirine denk olması gerekmekte. Peki, sözümüze dönecek olursak, eğer hayatımızda bir denge sorunu varsa, ve bu sorunun biri ile ilgili olduğunu düşünüyor isek, o zaman zaten baştan bir yanlışlık yok mudur? Terazinin bir kefesinde ben var isem, beni yokedip ortadan kaldırmaya çalışacak ve karşılığında benim ortadan kaldırmaya, yoketmeye çalışacağım biri ile bir denge oyunu kurmamın ne anlamı var?

Diyelim ki bu oyuna girişmek için haklı sebeplerimiz var. O kişi vazgeçemeyeceğimiz biri olabilir. Patronumuzdur, ailemizden biridir, vs. Bir denge oyununa girmeye mecbur bırakılmışızdır. O zaman da dengeyi kurmak için kullanacağımız mihenk noktası mı yanlıştır acaba? Bir tahtırevallideymişiz gibi düşünürsek eğer, ve iki kişi de bu tahtırevallinin iki kefesine oturacak ise, aramızdaki mihenk noktasının yeri önem kazanıyor. Hiçbir ek çaba sarfetmeden, iki kişi de değişmeden, ağırlıklarını değiştirmeden, sadece o nokta ile oynayarak bir dengeye kavuşabiliriz.

Belki de "denge" kurmayı nasıl başarmayı istediğimiz ile ilgilidir herşey. 68'li abilerimiz boşuna söylememişler, "savaşma seviş" diye.. :-)