Salı, Eylül 21, 2010

Karar Verirken...

İlkokul 2. sınıftayız. Okulda çeşitli kurslar açılıyor; folklor, resim, bale, müzik.. Müzik kursuna 3. sınıftan büyükleri alıyorlar. Fakat ben o kadar inat ettim ki müzik kursu için, annem geldi öğretmenimle konuştu ve müzik kursuna yazıldım.

Artık benden mutlusu yok..! Elimde kuzenlerimden abime intikal etmiş ve ondan da bana gelmiş bir mandolin, tımbır tımbır sabahtan akşama resital veriyorum. Müzik öğretmenim o kadar beğeniyor ki beni, o kadar kişi içinden beni seçiyor, kendi özel okulunda eğitime devam ediyoruz, Orkestrasında 2 mandolinden biriyim. Orkestra da orkestra ama..! Piyano, trompetler, kemanlar... Napolitenler çalıyoruz, latin çalıyoruz...

Bu arada ilkokulda inanılmaz bir çalışma var. Anadolu Liseleri sınavıma hazırlanıyoruz. Öğretmenimiz bizi harika çalıştırıyor. Sınıfça zehir gibiyiz. (Zaten daha sonra 35 kişilik sınıftan 30 kişi Türkiye'nin en iyi okullarına giriyoruz.) Öyle bir girdaba girmişiz ki, kafamızda tek bir hedef var: sınavı kazanmak..!

İlkokul bitiminde annem bana soruyor; "Konservatuara girmek ister misin?"

Ve benim hayatımın yönünü değiştiren cevabım: "Hayır, ben hobi olarak müzik çalıyorum."

Bu "hobi" bayağı gelişti. Mandolinle başlayan macera, piyano, ud, piyano ve akordeon ile devam etti. Geçenlerde elime bir bağlama geçti, onu da biraz uğraşmayla dinlenebilir hale getirdim. Kalabalık ailemiz var demiştim. Toplanırız arada, ben çalarım, onlar söyler, yeriz içeriz.
Size bir şey itiraf edeyim. Tek iştahla kazanmayı isteyip, kazanıp sonra da okuduğum okul üniversitede Uluslararası İlişkiler bölümü oldu. Tam ilgimi çeken konuları çoğunu sevdiğim hocalardan öğrenmek keyifliydi. Onun dışında şimdi arkama dönüp baktığımda, annemin sorusuna karşılık doğru bir karar mı vermişim, yoksa hayatımın hatasını mı yapmışım, hâlâ karar veremiyorum. Sınavda kazandığım Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi'nde çok güzel dostlar kazandım. Elifimi orada tanıdım, dünyalar tatlısı bir oğlum oldu.

Ancak diğer taraftan, içimde sürekli bir müzik çalıyor. Müzik dinlediğimde, "ben olsam şöyle çalardım," demekten kendimi alamıyorum. Bazen kendimi bilinen bir şarkıya düzenleme yapmış dinlerken buluyorum içimden. Ne kadar zihnimden uzaklaştırmaya çalışsam da, bir şekilde ortaya çıkıyor.

Bu satırları yazarken 35 yaşındayım. Günler bana ne getirecek bilmiyorum. Tek bildiğim, insanın çevresinin etkisine kapılıp kendini örselememesi gerektiği. Hiçbirşey için geç değildir, derler; ama bazen geç de olabiliyor, haberiniz olsun..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder